Karpuz ve Labskaus – Dİyarbakır ve Bremen arasında bir dİjİtal gelecek atölyesİ

Zorluklarla dolu bir yılda değişim projelerinin de farklı olması kaçınılmazdır – “Gelecek Atölyesi” katılımcıları, baştan beri bunun farkındaydı. Böylece Diyarbakır ve Bremen arasında gençlerin karşılaşmalarını dijital ortama taşıyan ve bütün katılımcıları yeni şeylere açık olmaya motive eden yeni bir proje gelişti.

Geleceğİ dİjİtal alanda şekİllendİrmek

Bremen St. Petri Çocuk ve Gençlik Yardım Kuruluşu ile Diyarbakır Sinema Derneği’ni uzun bir ortak geçmiş birbirine bağlıyor. 2014 yılında bir uzman değişimi sırasında tanışılarak ilk iş birliği 2016’da bir gençlik karşılaşması şeklinde gerçekleşti. Bu yılki “Gelecek Atölyesi” için aslında gençler arasında daha çok doğrudan ve dolaysız bir temas planlanmıştı ancak pandemi bunun yeniden gözden geçirilmesini gerektirdi. Bremen proje yöneticisi Cemile Tolan, proje sorumlusu Lina Schnabel ve Diyarbakır’dan proje yöneticisi Özgür Akkaya karşılıklı fikir alışverişi geleneğine sadık kalmak istediklerinden, dijital bir proje yapmaya karar verdiler. Ağırlığı bu sefer, iletişim ortamı olarak kullanılan videoların oluşturulmasına ve gençlerin gelecekte de kullanıp fayda sağlayabileceği dijital becerilerin kazanılmasına verdiler. Diyarbakır ve Bremen’den birer grup ortaya çıktı: Bremen’deki katılımcıların çoğu sosyal hizmet uzmanı Lina Schnabel’in Osterholz mahallesinden tanıdığı gençlerdi. Diyarbakır’da ise ağırlıklı olarak tiyatro atölyeleri veya Özgür Akkaya’nın öğretmen olarak çalıştığı özel eğitim okulu aracılığıyla hitap edilen katılımcılardı. “Bölgemizde okul dışı eğitim pek bulunmaz, özellikle de pandemi sırasında,” diye anlatıyor Akkaya. “Buradaki gençler zaten doğudaki coğrafi konumumuz nedeniyle dezavantajlı durumda; engelli olanlar hele iki kat. Onlar için neredeyse hiçbir seçenek bulunmamaktadır, bu yüzden özellikle onları desteklemek istiyorum.” Böylece kendi çevresinde bu proje için tanıtımda bulunmaya başladı ve başarılı oldu.

Engellerİ aşıp kendİ meselelerİnİ görselleştİrmek

On yaşında otizmli bir öğrenci olan Ayşenur, projeye o kadar çok katılmak istiyordu ki, aslında katılımcıların minimum 13 olan yaş sınırını onun için daha da düşürdük. Ayşenur, kendisini ve diğer çocukları her gün okula getirip götüren okul servisi şoförünü de coşkusuyla etkiledi. “Kısa bir süre sonra bana gelip, oğlunun da bu projeye katılıp katılamayacağını sordu. Oğlu çok çekingenmiş, belki burada bir şeyler öğrenir,” dediğini anlatıyor Akkaya servis şoförüyle karşılaştığında. Sözden uygulamaya geçildi: Servis şoförünün oğlu da projeye katıldı. Başlangıçta grubun önünde neredeyse hiç konuşamıyormuş ve fikirlerini sadece proje yöneticisiyle paylaşmak istemiş. Birbirini tanıma oyunları, takım oluşturma çalışmaları ve güvenilir, destekleyici bir atmosfer gencin çekingenliğinin üstesinden gelmesine yardımcı olmuş. Akkaya’ya göre artık diğer katılımcılar ile iyi iletişim kurabiliyor, inisiyatif alıyor ve hatta kameranın önünde bile konuşmak onun için bir engel teşkil etmiyormuş. Bir diğer katılımcı olan 18 yaşındaki İsmail’in yolu ise tiyatro öğretmeni aracılığıyla “Gelecek Atölyesi” ile kesişti. “Şehrimizde böyle bir uluslararası değişim projesinden ilk defa haberim oldu. Oldum olası hep başka kültürlere ilgi duymuşumdur, onun için hemen katılmak istedim,” diye coşkuyla anlatıyor. Bremen proje sorumlusu Lina Schnabel için projenin odak noktasında gençlerin katılımı, kapsayıcılık, dijital yaklaşımlar ve geçerli korona önlemlerine spontane uyum sağlama bulunmaktaydı. “Projeyi mümkün olduğunca katılımcı hale getirmek istedik. Bunun için ilk başta birçok şeyi belirlemeden gençlerin bizimle ne üzerinde çalışmak istediklerini düşünmelerini sağladık,” diye anlatıyor. Gençler daha sonra konuları belirleyip bu konuları filmler üzerinden ele aldıklarını söylüyor. Haftada bir toplanan Bremen grubunda bu aşamada Korona ile ilgili bir video oluşturulmuş. Gençler burada pandeminin kendi yaşam gerçeklikleri için ne anlama geldiğini, onlar için nelerin değiştiğini, artık her yerde gerekli olan mesafeyi nasıl yaşadıklarını ve hijyen kurallarına uymanın artık hayatlarının ayrılmaz bir parçası haline geldiğini göstermektedirler. Doğrudan temasların olmaması onlar için özellikle manidar – birlikte kutlama yapmak yok artık, eller daha sık yıkanıyor, mesafeye dikkat ediliyor. Diyarbakır’daki grup ilk videolarında kültür konusunu ele aldı. “Grup için, değişim projelerimiz kapsamında kendi yaşadıkları yeri de göstermek bakımından ilk fırsattı bu. Bunu daha önce hiç yapamadılar, çünkü o vakte kadar Diyarbakır ile bir değişim projesi gerçekleştirememiştik,” diye anlatıyor Lina Schnabel. Katılımcılar da kendi şehirlerine karşı yeni bir bakış açısı geliştirdiler. “Benim için ilginç olan, bizim kültüre ait olanı önce bir düşünmekti,” diyor İsmail. Diyarbakır gibi tarihi bir yerde bunlar elbette şehrin tarihiyle ilgili konulardı. Tabii ki mutfak lezzetleri de bunun bir parçası – kuzu kaburga dolması, özel kebaplar ve Diyarbakır’ın tüm Türkiye’de tanınan dev karpuzları.

Ekİp çalışması ve yenİ araçlar odak noktasında

Türkiye’deki ve Almanya’daki birçok genç için “Gelecek Atölyesi” çeşitli teknik konular ile ilk temas noktaları sundu. Planlanması gereken videolar, konuları sahneleme, çekim, montaj – herkes birlikte öğrenip dijital dünyaya yeni erişimler sağlayabildi. Herkes, ilgi duyduğu ve kendini rahat hissettiği görevleri üstlenmeliydi. Kim kamera önünde olmak istiyorsa, kamera önünde olmalıydı; kim daha çok perde arkasında olmak istiyorsa, tabii ki bunu yapmalıydı. O esnada konservatuvar giriş sınavına hazırlanan İsmail, projenin padletinden sorumlu olarak seçildi. Her iki “Gelecek Atölyesi” lokasyonunun dijital bülten panosunu yöneterek, programı iş başındayken öğrenmiş oldu.

Projedeki farklı diller de katılımcıların ve sorumluların öğrenme süreçlerine katkı sağladı. “Gençler bana gelip, videolarına Almanca altyazı eklemek istediklerini söylediklerinde, buna el atmaları için onları motive ettim, ama içimden de bunun bayağı zor olacağını düşündüm,” diye itiraf ediyor Özgür Akkaya. Konuyu daha sonra neredeyse tamamen kendi başlarına ele almışlar. Proje katılımcıları, güçleri birleştirerek ve biraz Almanca bilen öğretmen ve tanıdıkların desteğiyle altyazıları hazırlamış, çevirmiş, videolarına eklemiş. Böylece Bremen’deki proje ortaklarının kendi videolarını anlamalarını garanti altına almışlar.

Kendİ vİdeolarını üreterek karşılıklı etkİleşİm sağlamak

Gruplar daha sonra hazırladıkları kısa filmleri değiş tokuş ederek diğer grubun videosunu izlediler – bu, projenin sadece bir ara safhasıydı. İkinci bir turda bu sefer gruplar, diğer grubun orijinal konusuna karşı reaksiyon videoları hazırladılar. Diyarbakır’daki katılımcılar, pandemiden dolayı hayatlarında öncesi-sonrası bakımından farkların ortaya çıktığını gösterdiler: Artık her hapşırma dehşet dolu bakışlara sebep oluyor ve arkadaşları selamlamak için sarılmak da artık mümkün değil. Bremenli gençler, şehir içini gezdirip içlerinde “çeşitlilik” ve “yemek” kelimelerinin daha sık geçtiği kültürel terimleri tanıttılar. Sonuçta tabii ki yöreye has yemekler konusunda da alışveriş fikri eksik olmamalıydı: Diyarbakır’da karpuz neyse, Bremen’de de Labskaus oydu – sığır eti, patates ve balıktan oluşan bir kuzey Almanya klasiği.

Gençler birbirlerini ilk kez videolarda görüp daha sonra ortak Zoom toplantılarında tanıştılar. Birçoğu bu toplantı aracıyla ilk kez temas etmiş olduğu için pandeminin günlük dijital hayatını da birlikte keşfetmiş oldular. “Daha önce bir araya gelen iki gruptan bir ekip yapmayı başardık,” diye özetliyor Özgür Akkaya. Bremen proje sorumlusu Lina Schnabel de şöyle diyor: “Gençler başlangıçta biraz çekingendiler, ilk filmlerden sonra ama diğer grubu tanımak için kıpır kıpır ve meraklılardı.”

Proje sorumlularının dediğine göre, diğer ülkedeki hayatın nasıl olduğu, gençleri ziyadesiyle meşgul etmiş. “Gençlerin proje sonunda uluslararası konulara ve başka dillere ilgi duyması, belki de bir Avrupa gönüllü hizmeti veya benzeri bir konu hakkında düşünmesi her zaman hedefimizdir,” diye açıklıyor sosyal hizmet uzmanı Lina Schnabel. Her iki grup hala iletişimini sürdürürken projenin sonraki ve sonuncu adımında bütün dört videonun ortak bir filmde birleştirilmesi öngörülüyor. Her iki gruptan bir iki genç, diğer ülkenin dilini konuşuyor olması iletişimi kolaylaştırıyor – her ne kadar projeye eşlik eden dil engelleri olsa da: İki grubun bir arada toplanmalarında genellikle Almancadan Türkçeye ve Kürtçeye ve aksi yönde çeviri yapıldı. Bunun her zaman kolay olmadığını söyleyen Özgür Akkaya, “Zaten tecrübemiz vardı, bu bizim için çok faydalı oldu,” diye ekliyor.

Gelecek İçİn dİlekler

Gençlerin projeye katılımı, onlara kültürler arası kapılar açıp bazılarını tamamen bireysel olarak etkiledi. Karşılıklı önyargıları yıkıp merakla ve öğrenmeye açık bir şekilde karşılaştılar. Özgür Akkaya katılımcılarından birini proje kapsamında okula geri dönmeye ikna edebilmiş, İsmail de böyle bir uluslararası karşılaşmaya her zaman tekrardan katılabileceğini söylüyor. “Üniversite hayatım sırasında da ülkeler aşırı değişim fırsatları olacağını umuyorum,” diyor İsmail. Hem proje sorumluların hem de her iki ülkedeki katılımcıların 2021 için büyük umutları var: Gelecekteki bir karşılaşmada nihayetinde “gerçekten” buluşmak ve yeni fikirler üzerinde birlikte çalışabilmek. Diyarbakır Labskaus’u merak ediyor, Bremen de rekor kıran karpuzları görmeye can atıyor.

Bu proje Gençlik Köprüsü Türkiye-Almanya’nın „Exploring New Spaces – Widened Perspectives for German-Turkish Youth Exchange” adlı proje dizisinin bir parçasını oluşturmaktadır.
Proje dizisi Federal Almanya Dışişleri Bakanlığı’nın sağladığı fonlarla finanse edilmektedir.

Fotoğraf galerisi